Yeni yıl. Nöbetteyim. Bugün memur maaşlarına zam açıklanacakmış. Herkes merak ediyor. Sanki benim umurumda değil. Sanki ben memur değilmişim gibi. Sanki benim çok param var. Sanki benim paraya hiç ihtiyacım yok. Ben aştım oğlum bunları.

Bir sıkıntı yaşadığımız zaman diyoruz ki bu da sıkıntı mı şimdi. Millet yiyecek ekmek bulamıyor ya da işte sağlıksal bazı dezavantajlarla cebelleşiyor. Kendi kendine diyorsun ki, ne yani ben şimdi üzülmeyeyim mi. O zaman sürekli bir aksilik olup dursun, ben de diyeyim aman canım bu da aksilik mi, bu da sorun mu dert ettiğin şeye bak, böyle acı küçümseye küçümseye ömür tüketeyim, hiç de iyi bir şey yaşanmasın durmadan diyeyim daha kötüleri var. Hiç bir şeyden şikayet de edemeyelim. isyan bile edemeyelim çünkü daha kötüleri var. E şimdi ben başıma böyle boktan bir şey geldi diye şükür mü edeyim yani, o da saçma olur, iyi ki oldu mu diyeyim. Peki İnsan başına ne gelirse üzülüp başını taşlara vurmalı, o zaman bunun cevabını verelim hep beraber.

Mahfil'e ilk şiir yolladığım zaman bunlar bana dedi ki ya bizi trollüyorsan. Dalga geçip geçmediğimden emin olmak istediler. Beni toplantılarına davet ettiler. Benzer bir durum hakan'la da yaşandı. Tamam şiirler iyi ama senin gerçek olup olmadığını anlamam için kısa bir bio ve foto gönder bana dedi, ben de ona her nedense şu elmalı fotoğrafımı gönderdim. Niye öyle yaptıysam, o foto işleri biraz daha zor bir duruma soktu sanırım. Şiirlerimdeki ciddi miyim dalga mı geçiyorum ikilemine düşürecek hava o zaman da varmış demek ki.

24 saat çalışınca anlıyorsun ki aslında bir gün çok uzun. Yani insana hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek kadar. Bir bakıyorsun saat 10 daha 22 saatin var. Halbuki normal bir işte çalışıyor olsan saat 10 oldu diye bir parça sevinirsin. Öğlen arasına az kalmış diye düşünürsün. Saat 14 olsa mesela dersin ki bitiyor galiba. Zaten 16'da ya da 17'de eve gidiyorsun. Bunda öyle değil. Saat kaç olursa olsun önünde daha saatler oluyor. 12'de öyle değil mesela. 12 bana hafif geliyor artık. 12 saat çalışmak yani. 12 mi? biter ya 12, 12'de bir şey mi diyorum. Çünkü 24'ü görünce 12 gözüne ufak görünüyor. 12'yi olduğundan bile belki hafifsiyorum. Halbuki 12 saat de kolay geçmez. 24'ü bilmesem belki ben de sizler gibi 12'yi gözümde büyütürdüm. Ama şimdi 12 benim için mesele değil. 12 zor diyene pek iyi bir gözle bakmam hatta öyle söyleyeyim

Aslında konuşurken arkamızdan bir fon müziği bize eşlik etse iyi olurdu. Çünkü ben fon müziğiyle daha iyi konuşuyorum. Bu sefer de herkesin her söylediği etkileyici gelmeye başlardı. Mesela ben kalabalığın içinde bağırarak herkesi susturabilmek istiyorum. O kalabalığın içinde ben dokunulmaz olacağım, beni aralarında pire gibi ezebilirler ama sanki onlarla aramda görünmez bir perde var ve bu bana yanaşmalarına engel oluyor. Sonra herkesi susturup uzun bir nutka başlıyorum. Bakın arkadaşlar, davanızda haklısınız, yaptığınız kanunlara uygun, istediğiniz kadar bağırıp çağırabilirsiniz ama aranızda bir katil var sizden biri gibi davranıyor ama aslında değil onu bana teslim edin de siz n'apıyorsanız yapın sizin temiz kavganıza leke düşürüyor diyorum, herkes beni ciddiye alıyor ve sözlerimden etkileniyorlar ve başta bana olan öfkeleri geçiyor, adamı teslim ediyorlar ben de adamı alıp emniyete götürüyorum sonra sorgu odasında bir güzel dövüyorum. Ve bütün bu anlarda bana gaiplerden gelen bir şarkı eşlik ediyor. Bir de üzerimde takım elbise var gömlek ceket, kravat yok ve ben bu kıyafetin içinde eşofmanlıymışım kadar rahat hareket ediyorum, hiç sıkmıyor beni bu ceket, yaz kış onla geziyorum bütün raconlarımı keserken üstümde o kıyafet var, adam döverken de. Adam döverken en azından ceketi olsun çıkarmaya gerek duymuyorum çünkü ceket bende bir handikap oluşturmuyor. İkna kabiliyetim çok yüksek, gençlere nasihat ediyorum ama aralarından hiç biri çıkıp da dayı bir siktir git allasen demiyor, hepsi de dayı haklı diye düşünüp boş işleri terk ediyor, efendi efendi okullarına gidip gelmeye başlıyorlar. Sonra ülkeye huzur geliyor. Aydınlık yarınlara kavuşuyoruz.

Koşmayı seviyorum. Her şey dağılıp gidiyor koşarken bütün düşüncelerin uçuşuyor.  İnsanın hem koşup, hem bir şeyleri kendine dert etmesine imkan yok. Onu yapsan bu sefer koşamazsın mecbur durmak zorunda kalırsın. İnsanın bunalıma girebilmesi için durmaya ihtiyacı var. Koşan adamı depresyona sokamazsın anca durur bir mola verir, dinlenirken girer gireceği varsa. Yoksa koşarken mümkün değil. Ben de diyorum aman satayım anasını. Koşarken yani, koşmasam ben de sizin gibi ota boka oflayıp puflardım. Sizin en büyük sıkıntınız hiç koşmamanız, koşmak size zor geliyor. İnsan hep koşabilse ondan mutlusu olmazdı, yani koşan bir insanın ne derdi olabilir ki, bu sefer de abartıp arsız olur, düşünsene cenazesi var bu gitmiş koşuyor, o da iyi olmaz her şeyi kararında yapmak lazım.

Kurban derilerini türk hava kurumuna verirdik. Ben de bu THK ne yapacak bu derileri diye düşünürdüm. O deriden seccade yapıp üstünde namaz mı kılacaklar acaba derdim, iyi de o zaman ortalık bir dünya seccadeyle dolmuştur. Ne yapacaklar o kadar seccadeyi. Hem bu uçağa zenginler binmiyor mu. Biz uçağa bile binmiyoruz niye veriyoruz ki bunlara derdim. Davutgil vermezdi mesela götürüp kasaba satarlardı deriyi. Onlar bağırsağı da satardı. Biz satmazdık. Bağırsağı ne yapıyorduk hatırlamıyorum. Atıyor muyduk n'apıyorduk. Ya da bir fakir istiyordu ona veriyorduk. Aslında biz de satalım istiyordum ben. Götürüp satmak istiyordum davut gibi. Ama bizimkiler sattırmıyordu. Kurban ya şimdi bu, bağışlaman lazım satarsan olmaz. Bunun gibi gerekçeleri vardı galiba satmamamızın. Ben hiç kurban bayramını sevmem. Dini bayramları sevmiyorum ben niyeyse. Çünkü çok sıkıcı geçiyor. Sabah erkenden kalkıp namaza gidiyorsun. Hiç uyanmak istemezdim. Sonra durmadan misafir geliyor ya da sen gidiyorsun bir yere. Hiç o tatilden bir şey anlamıyorsun halbuki tatil o gün güya. Bir de biz çok el öperdik. Herkesin elini öperdik biz. Ben çok el öptüm. Onlar direkt öpmen için uzatırdı zaten. Mekanik bir şekilde gelişen bir şeydi bu el öpme faslı. Artık öpmüyoruz Allah'tan, bazısı alışkanlığı üzere öptürecek şekilde uzatıyor. Ama öpmüyoruz çevirip sıkıp bırakıyoruz elini. Biz niye bu kadar el öptük anlamadım, öpmediğimiz el kalmadı ama artık öpmüyoruz kimse öpmüyor, tokalaşıp yanağımızı öptürüyoruz, bana o da anlamsız geliyor. Bence öpüşmek çok saçma.

küçük gözlülerin daha kolay ağladığını düşünüyorum. Mesela İbrahim Tatlıses. Niye o kadar kolay ağlıyor çünkü küçük gözlü, hemen kolayca sıkıp ağlayabiliyor gözünü.
Hiçbir şey yokken azcık bir duygusallıkta demin kuduran İbo bir bakmışsın gözünün yaşını siliyor. Büyük gözlü olsa İbo'yu o kadar sık ağlarken görmezdik. Bunu şey gibi düşünün büyük bir limonu o kadar kolay sıkamazsın, küçük limonu herkes kolayca sıkıp suyunu çıkarabilir. Büyük gözlüler ağlayayım diyene kadar yarım saat geçer, o arada neye üzüldüğünü unutur. Azcık ağlar bırakır. Şimdi diyeceksiniz biz ne büyük gözlüler gördük iki gözü iki çeşme. canım ağlamaz demedik büyük gözlü ağlıyorsa ortada cidden bir problem var demektir. O göz her bahanede sımkırtılmaz çünkü küçük gözlü ise eften püften bir şeye de ağlıyor olabilir. Siz de bir şey var sanırsınız ağladığını görünce.