gecenin karanlığının bittiğini bilmek bir yaşamaktır
bir yaşamak = yemek yapmayı öğrenmek
kimse ölmüyormuş gibi kurabiye pişirmek,
işte yaşamak
yarının planı asılıyor ayaklarıma
çapayla denizlere fırlatıyor
birden çok deniz/büyük deniz değil
okyanus hiç değil hayır sayabilirsiniz bu denizleri
sayın
sayın küçüklüğünüzden bu yana geçiremediğiniz günleri
salıncaklara bağlanmayan zincirleri/olmayan barbie evlerini
zenginlik size bir çocukluk armağan edemiyor
ama yoksulluk koca bir neslin çocukluğunu yok ediyor
çocukluk öyle kolay ağza alınabilecek bir şey değil
keşkelerle dolu ve dolu değil
anlatılamayacak en özel anlarla
yaşanamamış onlarca hayalle donatılmış bir geçiş
bazen merhamet bazen aşağılama
bazen görmezden gelme bazen suçlama
çocukluk, herkesin başına aynı gelmiyor
her zaman yarın çıkış yolu bulabileceğini düşünerek büyütüyor
-eğer kaybolduğunu kabul ettiysen-
yoksa birkaç basamak daha var bazı yaşlara
açlık baskın bir duygu, evdeki çikolataları beğenmemekten
küf derecesinden farklı
ekşi bir duygu açlık
sarhoş olmak gibi, uzun süreli,
hissizlik ve bilinç kaybı ve bazen ikisinin sonu da koma
çok sarhoşken burnumu bulamayıp ağlamıştım
çünkü gerekiyordu,
burnuma ağlamak en kolayıydı
kan aldırırken, koluma
çok yükseğe çıkarken de aşağı bakarım
çünkü kimse beni kandıramaz
çok alınırım
kendimi hele hiç kandıramam
kandırıldıysam kanmayı seçmişimdir
bütün büyük devletler ve denizlere gömülü canavarlar gibi
gecenin karanlığının bitmesine iki çocukluk kaldı
birinin elini tuttum
diğerinin üstüne yeşil örttüm
gözlerimi kapattığımda aynı kanapede bir kez daha öldün
kapatılmamış aspiratör ışığı
terliğin teki ters dönmüş uğursuzluğu
benim çocukluğum da orada,
yüz kağıda bıraktığım o halının altında