Lise ikide falanım, pazarcılık yapmaya başladım. Pazarda da kendimi göstermek istedim. Çünkü o zamana kadar hangi işe elimi atsam fark yaratmıştım. Yufkacılıkta mesela en ince yufkayı açardım. Çobanlıkta benim güttüğüm koyunlar parmakla gösterilirdi, bunları Mehmet gütmüş belli derlerdi. Metal lisesi tarihinde takdir alan tek öğrenciydim. Dedim madem bu işe girdim, burada da zirveye oynamalıyım. Dediğimi de yaptım. Pazarcılığa her acemi gibi domatesti, biberdi bağırarak başladım. Ama yandaki abi dedi ki, birader bağırmana gerek yok, zaten alan alıyor. durumun farkına o zaman vardım. Pazarda bağırmaya gerek yoktur aslında. Herkes de şart zanneder, pazarcıysa bağırmalı diye düşünürler, ben de öyle zannederdim ama gerçeği öğrendim. Pazarcı bağırmak zorunda değildir. Bağıranlara bakmayın, maksat artistlik soytarılık olsun. Pazarda kral oldum. Bir gün bir adam geldi. Bana dedi, öte beri verir misin, hiç param yok. Dedim öte beriyi herkes verir, sana onun yerine himmet versem olmaz mı? Dedi çok açım himmeti ne edeyim. Dedim sana şimdi iki nefes üflesem çok daha kazançlı çıkmaz mısın? Nefesi neyleyim, nefesle karın mı doyar dedi. İyi dedim, sen bilirsin, hazırladım bir paket, keriz gibi aldı öteberisini gitti. Halbuki himmeti alsa onun için daha faydalı olacaktı. Ama almadı diye de onu suçlayamam. Yandaki abi de beni sigaraya başlattı. Sigara içiyor musun dedi, yok dedim, içiyorsun içiyorsun dedi, nedense inanmadı içmediğime, ben de he içiyorum dedim sigaraya başladım ama hiç içime çekmedim. Bu ne zaman sigara içecek olsa paketi bana da uzatıyordu, ben de alıyordum, boşu boşuna kendini zarara sokmuş oldu. O sigaraların hiç birini içime çekmedim. Şimdi içmiyorum mesela. Bana çok çay içiyorsun zararlı diyorlar, halbuki ben çayı da içime çekmem. Bu pazarcı abiyi bir kavgada bıçakladılar. Bunun tezgahına ben bakmaya başladım iyileşene kadar. beni de bıçakladılar ama içime çekmediğim için bir şey olmadı. Sonra döndü bu. Ben bıraktım. 3 çocuğu vardı. Amca oğlu da yan tezgahtaydı ama onla kanımız hiç ısınmadı.

Kıraathanelerin açılmasına sevindim. Kafeye gitmem ama kıraathaneye giderim. Orada kağıt oynayanları seyrederim. Kıraathaneler benim alanım, kafede sıkılırım. Kalkıp hemen gitmek isterim kafeden. Böyle gide gele, gittiğim kıraathanede bir nam edinirim. düşünceli halim ve görüp geçirmiş tavrım sonucunda, zamanla merak edip kimsin, kimlerdensin diye yanıma gelenler olur. Zamanla bazı müşküllerini çözmem için danışanlar oluşmaya başlar. Etrafıma yaydığım aura başıma bela olunca, çekip gitmek isterim artık oradan, seyrek uğramaya başlarım oraya. Esasta ben sessiz insanlarla daha iyi anlaşıyorum. İsterim ki birbirimizle telepati yöntemiyle iletişim kuralım. Gelgelelim bundan da sıkıldığım vakidir. Bir gün bir kadın geldi. Oturmak istedi, buyurun dedim sizi dinliyorum. Orta yaşlarda, güzel sayılacak bir kadın. Hocam dedi size bir şey danışacağım. Halbuki hocalık gibi bir iddiam yok. Hocalığı 13 yaşında yufkacıda çırakken bıraktım. Gittiğim her yerde gördüğüm aşırı hürmet ve saygıdan bıkıp bu kararı almıştım o vakitler. Neyse, kadın, kocam bana çok soğuk davranıyor dedi. Neredeyse yüzüme bakmıyor artık. Bana yardımcı olur musunuz. Dedim, ne yapmamı istiyorsun. Dedi, işte kocam eskisi gibi bana ilgi duysun, gözü dışarda değil bende olsun. İyi dedim okey. Al şu duayı her gün oku. Duayı alıp, Allah razı olsun deyip gitti. Aradan biraz  zaman geçti. Bir ay kadar sonra gene geldi. Hocam dedi Allah razı olsun, sayenizde eşimle aramdan su sızmıyor artık fakat şöyle bir durum var ki, bu duayı okudum okuyalı sadece eşim değil herkes bana sulanmaya başladı. Sokakta zor yürür oldum, ne yapacağımı bilmez durumdayım. Hanımefendi dedim, kapı kapalı kilidi açar mısın dedin açtım, şimdi de diyorsun içeri girenin çıkanın hesabı yok, madem öyle kapına sahip çık, onu da mı ben yapayım sadece kocanı çekip, başka erkekleri kişeleyecek formülü ben bilmiyorum dedim, eti meydana bırakırsan bal arısı da gelir eşek arısı da. Ne istiyorsan onun getirilerinin yanında götüreceklerine de hazır olmalısın. Azıcık payladım böyle. Mahcup olup gitti. Anlayacağınız herkes her şeyi başkasından bekliyor dostlar.

Kaynatası ölünce bu da soluğu hastanede almış. Sağken gelememiş bir türlü. Kaynata hangisiydi baba mı dedim, evet dedi. Birisi de öğretmenmiş. Bir gün okula müfettiş gelmiş, bunun öğrencilerinden birine bir soru sormuş. Bu demiş ki, ulan allahsız adam, bu soruyu ben zor yaparım bu çocuk nasıl yapsın. Orada müfettişe kızdığı için yüksek okul okumaya karar vermiş. Bu alet neyce konuşuyor dedi, ingilizce dedim, niye Türkçe söylemiyor dedi, dedim gavurlar yaptığı için gavurca konuşuyor. Haklısın dedi. Orada ahbap olduk iki dakkada. Diyeceksiniz bunlar sana niye anlatıyor ki bunları. Sen olsan sen de anlatırsın azizim, karşında dta'yı görünce hemen çözülüp bütün hayat hikayeni anlatmaya koyulursun. Dur derim, vaktimiz kısıtlı. Bir insanın kişilik analizini yapabilmem için elini sıkmam yeterlidir. Tokalaştık mı biter artık, kaçarı yok, ak mısın kara mısın malumum olur. Bu güne kadar ben diyeyim 5 bin, sen de beş yüz bin kişinin filmini çektim. Hepsi de tek tek fotografik hafızamda kayıtlı. Hiç birini unutmadım. Röntgenini çektiğim birini yolda görsem mutlaka tanırım. Bunun da derim ciğerini çekmiştim. Zaten benim filmini çektiğim insanlar kendilerini belli eder. Topluluk içinde ayırt edilirler diğerlerinden. Çünkü artık bir şeyler değişmiştir kişisel yolculuklarında farklı bir merhaleye girmişlerdir.  Onlar da beni görünce hemen yanıma gelip, hocam bugüne kadar çok kişiye pelvisimden tut, batınıma kadar film çektirdim ama sizinki başkaydı gerçekten derler. BT tarihi olsun, mr tarihi olsun sizin gibisi gelmemiştir bu ülkeye de dünyaya da, diye sağ olsunlar beni onore ederler. Zaten ben onların duaları sayesinde bugün buradayım. Yoksa beni şimdiye çoktan temizlemişlerdi, hem içteki düşmanlar, hem dıştakiler ölümüm için gün saymakta. Çok denediler ama babayı aldılar. adını yaşamak koydum bunun da, düşmana inat bir gün fazla yaşamak.

Dizilerde insanlar görmedikleri yaşamadıkları sahneleri hatırlarlar. olum o sırada sen diğer tarafa bakıyordun lan ya da başka bir şeyle ilgileniyordun, nasıl böyle ayrıntılarıyla da hatırlıyorsun. Dizilerde bazısı tek kurşunda ölür biri de vardır ki ölmek nedir bilmez. Doğrusu dizide tek kurşunda ölen bir karakteri oynasam, benim niye  bünyem bu kadar zayıf diye arımdan yere girerdim. Bir abi duruyordu yakınımda, telefona gelen kurban mesajını söyledim. Afrika için kurban göndermek istersen tanesi 800 liraymış, Gazze 2600müş, Allah allah Gazze niye bu kadar pahalı acaba, kesin var ya şerefsiz İsrail'in oyunu bu. İstiyorlar ki gazzelilere kimse yardım etmesin, acından ölsün hepsi. o zaman Afrika'ya gönderirim daha iyi dedim, sonuçta sevap aynı değil mi, niye daha fazla ödeyeyim, hatta Gazze'ye göndereceğim kurban parasıyla Afrika'ya üç tane gönderebiliyorum dedim, adam tip tip suratıma baktı. Afrika'ya 800müş dedim, bir kurban gönderelim de fukaraların midesine et girsin dedim, yine anlamadı, deli miyim diye baktı ama özgüvenli duruşumdan dolayı çekindi, yaşını soruyorum zannedip 65 dedi. Ne 65'i amca dedim, ben ne diyorum, sen ne diyorsun. ayrıldım yanından. Bu insanlara teklifsiz konuşmayı öğretemedim gitti. Sanki bunları söyleyebilmem için birbirimizi tanıyor olmamız lazım. Karşılaştığım herkese Yakup Cemil'in idamını anlatmayı severim. Sanki oradaymışım gibi, halbuki ben de başkasından dinledim.

Bir de dizilerde hiç kimse ölmez kolay kolay. İlk başlarda bol keseden harcarlar, hiç ölmeyecek adamlar ummadık anda Tahtalı köyü boylar. Sonra ana kadro kalınca, ortalık vurulup vurulup sonra ölmediği anlaşılan karakterlerle dolar. Ölmek nedir bilmezler, artık biri ölsün diye kendi kendini yersin ama bir şarjör boşalttıkları adam öbür bölümde gözlerini açar. Öldürmeyen Allah olsa insaf eder öldürür, dizi senaristleri öldürmez.

...

sevgilim

Yeşerdi otlar, bahar geldi.
Bence incirlik üssünü kapatmalıyız ki Amerika biraz adam olsun.
Sevgilim, bence biz soykırım falan yapmadık,
Sen ne düşünüyorsun bu konuda?
Bu netanyahu elime bir geçsin, ben ona yapacağımı bilirim.
Hepimiz aşılandık, çiçek gibi olduk.
Sedat Peker'in videolarını izliyor musun?
Ne kadar keyifli değil mi?
Şahsen ben bir çok yerinde kahkaha atıyorum.
Demek ki ülkemizde savcı kalmamış,
Demek ki hukuk devleti değilmişiz,
Ben böyle bakıyorum.
Demek ki Susurluk süreci devam ediyormuş.
Biden da boş boş konuştu yine.
Kafeler kapalı ne çok sıkıldık.
Keşke her şey senin bal dudakların kadar tatlı olsa, ama değil, haberler çok kötü

...

Şimdi sen kim bilir hangi kombini deniyorsun
Trendyol'dan yaptığın indirimli alışverişle
Herkes çok sinirli ama komik.
Zamanında Mehmet ağar, uğur mumcunun eşine ne dese beğenirsin:
Bir tuğla çeksem bütün bina çöker.
Ne kadar manidar dimi sevgilim.
Bunun göbeğini cumhurbaşkanlık binasına gömmüş anasıyla babası,
Bütün pis işler bunda, peki Perinçek hakkında ne düşünüyorsun?
Ne anasının gözü dimi her devrin adamı.
Süleyman soylu'nun yerinde olsan istifa eder miydin etmez miydin doğru söyle?
Reis niye suskun acaba?
Keşke Üsküdar'da beyaz çay içsek.

...

Şimdi bir cumhurbaşkanı hiç böyle konuşur mu diyeceksin.
Ama Akşener de onun memleketine gidip, milleti tahrik etmeseydi o zaman
Ama o İkizdere için gitti diyeceksin.
Peki netanyahu benzetmesine ne demeli?
Ah bay Meral ah
Eskiden en azından, bir dakika karanlık eylemi yapılıyordu
Kılıçdaroğlu da çelişkili çelişkili konuşuyor
Kardeşim aday olacak mısın olmayacak mısın?
Kaftancıoğlu cep telefonuyla yakalanmış.
Memleketin çeşitli yerlerinde eylemler sürüyor,
Polis de tabii ki gereken müdahaleyi yapıyor,
Yok öyle durup seyir etsinlerdi.
Sen n'apıyorsun mangoda indirim vardır kesin
Günlük sabah rutinini yaptın mı?

...

Ben altından şaşmam, dolar yine fırladı.
8 tane etheriumum vardı, keriz gibi satmasaydım şimdi 36bin dolarım olurdu,
bizimkilere ev alırdım.
Benim bir huyum var, hayatta da böyle, çok aceleciyim.
Bu thodexin sahibini bulabilirler mi sanıyorsun, bulsalar ne olacak şifreyi söylemediği sürece bir şey olmaz.
Düşünsene 2 milyar doların var, herkesi bir milyon dolar verip susturursun gerekirse.
Keşke biri susmam için bana bir milyon dolar verse,
bir şey bilmesem bile.
Sevgilim sen ne diyorsun bu coin işlerine?
Bana da biraz yaş geliyor.

...

Davutoğlu'nun başbakanlık yaptığı süre içerisinde böyle sevkiyatlar hiç olmamış.
Metin kıratlıdan açıklama geldi.
Sonra da soylunun şirketi dedi ki bizim bu işlerle alakamız yok.
O onu yalanladı, öbürü öbürünü, ne oluyor anlamadım.
Şimdi diyeceksin metin kıratlı kim?
Sen öyle dersen, ben de sana Çanakkale savaşı derim.
Meğerse Özışık kardeşlere de koruma tesis etmişler,
Ne acayip değil mi?
Sevgilim, bir sürü isim var, bu kadar çok isim olunca kim kimdi insan karıştırıyor.
Kurtlar vadisi izlemesek inanacağız ha.
Bana sorarsan herkes açıklama yapıp dursun.
Berat nerede acaba, neredeyse nerede.
Bu pekerden on bin dolar alan milletvekili kim,
Biraz da bunu merak edelim.
Marmara'daki deniz salyasını Araştırma önergesi reddedilmiş,
yok kabul mu edeceklerdi,
bu çok saçma olurdu.
Sen olsan böyle mantıklı bir şeyi kabul eder miydin?
Bu kendinle çelişmek olur,
ben de etmezdim, boş ver ne olursa olsun.

...

Payitaht dizisini izliyorum, bence güzel yapmışlar.
Abdülhamid ne kadar iyi bir insan ve akıllı.
Bütün oyunları bozuyor, devletin hali hal değil.
Mahmut paşa var bir yatacak yeri yok.
Avradı da işin içinde, halbuki abdulhamit'in bacısı, utanmadan hünkarın arkasından iş çeviriyorlar.
Ama abdulhamit keskin zekasıyla, "el muzaffer daima" oluyor hep.
Kurtlar aç kalınca dönmeye başlarmış, yorulup düşeni hep beraber afiyetle yerlermiş
ama biz bozkurtmuşuz sevgilim, düşüp yem olacağımızı anlayınca kendi ödümüzü yermişiz.
Dedelerini falan anlatıyor arada Abdül,
Adamın dedeleri senin benim gibi Ahmet Mehmet değil,
Fatih Yavuz falan adamın dedeleri.
Yani demem o ki sevgilim, hainlerin ardı arkası kesilmiyor.
Şimdi yok mu sanki, şimdi daha çok.
Bir hiram alçağı var ki sorma, ölmedi gitti şerefsiz, Behzat ç deki akbaba oynuyor.
Ama abdulhamit onu ona kırdırıyor, onu ona.
Ama perdelerini kaldırınca da çok merhametli bir insan,
Kimseye kıyamıyor.
Diyeceksin dizi onlar, gerçekleri tam yansıtmıyordur.
Gerçeklerden bana ne be güzelim,
ben gerçeklerle değil, dizilerle ilgilenirim.

...

Yeni bir diziye başladım, ismi gomorrah, bir İtalyan mafyasını anlatıyor.
Burada da adamım ciro ama cironun da yanlışları yok mu, var tabii, mesela o çocuğun sevgilisini niye yaktın bre zalım insan. Bu gitti bir tamirci çırağını yoldan çıkardı,  motor falan aldı çocuğa, getir götür işlerinde kullandı onu, sonra işte çocuk bunu babası gibi falan görmeye başladı, derken işte, bu, çocuğa dedi ki, evladım al hele şu silahı, bakalım ateş edebiliyor musun? Çocuk ateş ederek şişeyi vurdu, derken ciro, şişeyi nenem de vurur dedi, canlı hedefi vurmak buna benzemez, göt ister o iş, yoksa korkuyor musun vs. çocuk ben korkmam dedi, göreceğiz dedi ciro. cirodan bunu hiç ummazdım, belki de herkesi kendim gibi zannettiğim için, en büyük hatam bu zaten, herkesi kendim gibi sanmak, ben olsam gidip de bir çocuğun hayatıyla oynamam, o çocuğun hayalleri var, benim yok mu, benim de var ama bunun için niye el kadar bebeyi harcayayım, gerçi çocuk el kadar bebe değildi de, esasta bu cironun ayarlarını patronun oğlu bozdu halbuki ciro sahip çıkardı hep ona, muhallebi çocuğunun tekiydi ama sonra ne olduysa oldu, oğlan işi öğrendi herkese posta koydu, ağırlığını hissettirdi, ciroyu da sağ kolu yapacağına geri işlere itti, ciro da insanlık hali tabii ki bu duruma bozuldu, kendince dedi ki o zaman ben de yapacağımı bilirim, şeytana uydu, haram yollara girdi, insanı kamil olma yolunda derin yaralar aldı, yeri geldi şirke düştü Allah affetsin. Kimseyi kınamamak lazım. Bil ki dizilerde ne oluyorsa gerçek, yoksa bu insanlar eşek mi de o kadar ekipmanı kurup, dünyanın malzemesini, kablosunu döşeyip, bir araba parayı bu işe yatırsınlar. Yalan dolan için kimse bu kadar uğraşmaz. bir de conte var, bu da ilginç bir tip, beş vakit kiliseye giden dindar bir gavur. Bizde de dindar mafyalar var. Dizi gayet heyecanlı, tam benlik.


...

Sevgilim sarı yılanlar bilirsin ki tembeldir, şuradan şuraya gitmeye üşenirler.
Bozyörük yılanı olsa saldırır, elli yerden ısırmaya çalışır seni. bu demek değil ki sarı yılanı görünce, keriz gibi gidip nasılsa kımıldamıyor, ısırsa da zehirsiz zaten diye üstüne atlayıp tutmaya kalk.
Ne olursa olsun, can havliyle sarı yılan da ısıracaktır seni.
Ve canparem, bu hayvanlar haşerelerle besleniyor, ağızlarının içi mikrop yuvası bunların,
zehirsiz dahi olsa ısırılınca mikrop kapma ihtimalin yüksek.
Ben sarı yılanı kuyruğundan tutarım,
ama ısırmaya çalışacağını da bilip, temkini elden bırakmam.
Bozyörüğü ise kafasından yakalarım bildiğin gibi.
Sen sarı yılanın da, bozyörüğün de zehirsiz olduklarını benden öğrendin.
Yine de görsen tanıyamazsın onları, tanısan bile yine korkudan altına edersin,
beni çağırırsın, ben hepsini yakalarım.
Bir de senden bir ricam:
Diyelim ki ıssız bir adaya düştün, acından ölüyorsun, sakın olup da bir yerini kesip yemeye kalkma, o travmadan dolayı kaybedeceğin enerji, yediğin etinin kazandırdığından fazla olacak çünkü, o yüzden öyle bir eşeklik etme, bunu da evrim ağacı'ndan öğrendim.


...

Yeni dizim gotfather of Harlem'de forest whitaker oynuyor. Yine bir mafya dizisi yine ben. Forest, öldürme yöntemi olarak usturayla şah damarı kesmeyi kullanıyor. İnsanlar zannediyor ki, bu forest iyi bir oyuncu. Kötü olduğunu düşündüğümden demiyorum da. Adamın yüzünün şaftında hafif bir kayma olduğu için iyi oynuyor zannediliyor. Halbuki yaptığı oyunculukta bir şey yok. İşin zor kısmını kaymış şaftı çözüyor. Yani aslında kayık şaft yapıyor oyunculuğu. Tıpkı bizim Ercan kesal gibi. Onun da gözünü belertmişler, bıyığını burun kıllarıyla birleştirip uzatmışlar, adı da Ercan kesal mafya babasını oynuyor olmuş. Ulan o belertilmiş gözü başkasına koy, o gür bıyığı yoldan geçen bir adama ekle aynı etkiyi o da yapar. Ben burada oyunculuk falan görmüyorum. Ona bakarsan, Hayko Cepkin hangi rolü yapsa insana inandırıcı gelir. forest'ın en azından kayık şaftı kendinin. Bunun gözünü başkaları belertmiş.
Neyse gotfather of Harlem'in çekici taraflarından biri de, malkım eks falan var içinde. İnsan ister istemez bu malkım eks ne ayak diye merak ediyor. Ben yani merak ediyorum. O diyor bu cadde senin öbürü diyor yok bu cadde benim, bu dizide de.