Bazı sabahlar uyanıp
Ayaklarını sarkıtınca yataktan
Hiç bitmeyeceğini düşündüğün bi yankı duyarsın
Arkalarda bir yerde
Ufacık
Kafanın içi bomboştur
Lavaboya uzanan koridoru yürümeye
Hangi adımla başlayacağın
Güneşin dünyamızın
Neresinden doğduğu
Ya da her sabah seni yoklayan
İşeme dürtün
Belirsizdir
En son ne zaman rüya gördüğünü
En son ne zaman şiir yazdığını
En son ne zaman kahkaha attığını
Hatırlayamazsın
Diplomanı haklı çıkaracak tek bilgi kırıntısı yoktur zihninde
Kimlik numaranın son dört hanesi
Karşı komşunun ismi
Hafızandan silinmiştir
İşe gitmek için bir sebep bulmak istersin
Bulamaz ölmüş dedeni tekrar öldürürsün
Fakat geçen seferkiler gibi
İçin bulanmaz
Kaygılanırsın
Zaten hep kaygılısındır
Kendine suçlar icat edersin
Buzullar senin yüzünden eriyordur
Ölü penguenler girmeye başlar odana
Gelip halının ortasına uzanırlar
Veterinere götürmediğin o topallayan köpek girer
Karınları şiş, kemikleri sayılan çocuklar
Ölmeye gelir ayağının dibine
Daha az yeseydin sanki ölmeyeceklermiş gibi
Geçen gece yediğin pizza için utanırsın
Yankı dayanılmaz olunca
Kafanda bi zemberek boşalır
Önce uyuşursun
Ama geçeceğini bilirsin
Hep geçmiştir
Bir şiir daha yazacaksındır
Rüyaların renklenecektir
Karşı komşuna selam verirken
Sedat diyeceksindir birden
Ama o gün gelene dek
Kendi yakanı bırakmak için
Hep şu cümleyi tekrarlarsın
Ahmet Kaya'ya çatalı ben atmadım
Ahmet Kaya'ya çatalı ben atmadım
Ahmet Kaya'ya çatalı…
Aksi gibi içerlerden bir ses şöyle fısıldar
Ama Serdar Ortaç çalınca da radyoyu kapatmadın