Bu sayının kekeleri:
ADA PANCAR, DONAT BAYER , LEVENT KARATAŞ, MEHMET DAVUT ÖZDAL, SİNAN ÖZDEMİR

Mehmet Davut Özdal: Çeviri yapmak kendi şiirini nasıl etkiliyor, olumlu mu etkiliyor olumsuz mu?

Donat Bayer: Ben çeviri yapmanın etkisinin olumlu olduğunu düşünüyorum. Bunu en çok ilk kitabımı tamamladıktan sonra hissettim. O dönemde bir süre yeni bir şiir yazmadım. Şimdi dönüp baktığımda o günlerde belki de farkında dahi olmadan biten kitapla yeni yazılacak şiirler arasına bir mesafe koymak istemiş olabileceğimi düşünüyorum. Ancak şiir yazmamak fikri de bir şekilde rahatsız ediyordu beni. Böyle düşünürken çeviri neredeyse zinde kalmanın yollarından biri olarak bakıp dört elle sarıldım. Her şeyden önce bana kendimi iyi hissettiriyordu. Şiir yazmıyordum ama şiirle iç içeydim, sürekli kelimelerle, dille uğraşıyordum.


Mehmet Davut Özdal: Neden çeviri yapıyorsun?

Donat Bayer: Kimi zaman doğrudan yukarda açıkladığım sebep dolayısıyla çeviri yapıyorum. Kimi zaman da (Stevie Smith örneğinde olduğu üzere), bir şairi çok sevip onu biraz daha kendime ait hissetmek, o şairle aramda hayali özel bir bağ kurmak için yapıyorum. Sevdiğim şairleri, şiirleri başka bir dilde görmek, duymak da heyecan veriyor.

Mehmet Davut Özdal:
Sana kattıkları neler?

Donat Bayer: Muhtemelen normalde yolumun düşmeyeceği yerlere girip çıkıyorum.

Mehmet Davut Özdal:
Keşke hiç bulaşmasaydım bu işe diyor musun?

Donat Bayer: Tabii. Her çeviriye bunu diyerek başlayıp bir daha asla çeviri yapmayacağım diye kendime söz vererek bitiriyorum.

Mehmet Davut Özdal: Çevireceğin şairi neye göre belirliyorsun mesela ben lerner'ı seçme nedenin neydi?

Donat Bayer: Sevdiğim ve çevirdiğimde iyi sonuç alabileceğime inandığım şairleri çeviriyorum. Ben Lerner ilgimi çeken bir şairdi. Ömer Şişman proje olarak sunduğunda hiç düşünmeden evet dedim.

 

 

Mehmet Davut Özdal: Şiire ne zaman (kaç yaşında) başladın?

LEVENT KARATAŞ: Şiire ilkokul 5. Sınıfta bir teneffüs esnasında başladım. Türkçe dersi başlamadan önceki teneffüs sanıyorum. Kabiliyetimi göstermek için âşık olduğum Fügen'e Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Elif'in Kağnısı şiirini ezberden okudum.  Yaşım 10-11 civarı sanıyorum… 6 yaşında okula başladığıma göre…

 

Mehmet Davut Özdal: Neden başladın?

LEVENT KARATAŞ: Fügen zengin ve sarışındı. Ben fakir ve karaşındım. O teneffüs hayata ara vermiştim. Bekrinin balkon tatili misali. Şiire teneffüste başlamak poetik açıdan da gerçekçilik açısından da şık bir imge.

Mehmet Davut Özdal: Nasıl  başladın?

LEVENT KARATAŞ: "Yediyordu Elif kağnısını, / Kara geceden geceden" diyordum. İkinci geceden'de makûs olduğumu anlamıştım. Geceler yoksullar için aç ve zor geçiyordu o yıllarda da. Çaresizdim. Şiir kalbimin büyüklüğünü ve yeteneklerimi göstermem için tarihi bir şanstı sanki. Fügen Fen dersi deneyi için beni evlerine davet etti. Ebru da vardı o gün ama  ne yapabilirdim ki; ben şair olacaktım.
Kararımın ardından sıra arkadaşım Ömer, Koşuyolu'nda Melih adında ( Soyadını hatırlamıyorum) bir gerçek yazarla tanıştırdı beni. Kitapları vardı kütüphaneler dolusu. Bana çok şey söyledi Melih adındaki yazar. Fakat söylediği en önemli cümle: "Bin oku, bir yaz, " cümlesiydi ki, hâlâ aklımdadır.

 

 

Ada Pancar: Sizce bir ülkede çok sayıda şair olması o ülkeden büyük şairlerin çıkmasına katkıda bulunan bir şey mi?

Mehmet Davut Özdal: Olabilir.

Ada Pancar: Rekabet şiirde de kapitalist pazarda olduğu gibi işe yarar mı? Yoksa şiir bireyselliği dolayısı ile az şair ama öz şair çizgisinden mi gitmeli? Örneğin Türkçe şiirin geleceği ve dünyadaki yeri hakkında düşünürsek.

Mehmet Davut Özdal: Bunun üzerinde düşünülebilir. Mesela bir sürü Leyla ile Mecnun örneği var divan şiirinde. Hepsi daha iyisini yazmak için uğraşmış. Halbuki hikaye aynı. Aynı şeyi daha iyi anlatmak için yarışmışlar bir nevi. Demek ki şiirde de rekabet olumlu sonuçlar doğurabiliyor:)

Ada Pancar: Evet, olabilir. Tabii günümüzde aynı hikayeyi defalarca yazmak olmadığı için belirli "tema"ları kimin daha iyi işlediği olarak alınabilir bu rekabet. Örneğin günümüz "post-truth" olgusunu kim daha iyi ele alıyor? Veya günümüz insanının psikolojik problemlerini veya post-ironi yi veya internetin kişiliğimizde yaptığı etkileri vs.

Sinan Özdemir: Merhaba ada. Çok sayıda şair olması, hatta şiire şaire çok fazla ilgi gösterilmesi, göndermede bulunulması, yüzeysel de olsa, bana göre şiire olan sevgimizden kaynaklanıyor. Çok uzun yıllara dayanan bir sevgi bu. Çocukluktan çoğumuz yazarız, gazetelere çuvallar dolusu şiir gönderen bir ülkeyiz. Dergi editörleri hala genç şaire cevap yetiştirmekle meşgul. Bu sevginin büyük şairlerin çıkmasına bir katkısı var mı, belki vardır, sonuçta "sevgi" Önemsiz bir şey değil. Ama bu yoğun ilginin meşgul eden zarar veren bir yönünün olduğunu da düşünüyorum. Rekabete gelince, buna inandığımı pek söyleyemem, aşmak varsa da bu bir hırs değil sonuç olabilir bana göre.
Ya da şöyle, rekabet bir yarış kabilinden ele alınacak bir şey değil Örneğin benim önüme koyduğum şiirler şairler "sevmekle" ilgili.

Ada Pancar: çok güzel yazmışsın Sinan. Türkiye'de güncel şiir ne kadar pek okunmasa da bir sevgi var şiire karşı. Bir kere toplum tarafından saygı gören bir şair, toplumun bağrına basılıyor gerçekten.

Sinan Özdemir: Evet şiir yazdığımızı biri duyduğunda bize bakışı değişiyor, saygı duyuyor :) Halbuki okumayacak büyük ihtimalle.

Ada Pancar: Benim rekabet dediğim birbirine dergi köşesinden laf yetiştirme değil zaten, sadece şunu bilmesi şairin; "o kadar çok şiir yazılıyor ki benim işim çok kolay değil." Yani alttan altta tüm şiirlerle sevgi dolu bir rekabete bir etkileşime girmesi.

Sinan Özdemir: Bu daha doğru.

Ada Pancar: Bir de şiir az okunuyor belki ama çok tartışılıyor.

Sinan Özdemir: Senin ima edişinde bu olmasa da ben çok fazla iyi şair şiir olduğunun farkında olmadan kabul edilmesini doğru bulmuyorum.

Ada Pancar: Tam anlamadım bu son cümleyi Kim farkında olmadan yani?
Yani "çok fazla iyi şair vardır illa ki ama biz bunun farkında değiliz" düşüncesini mi doğru bulmuyorsun. Benim aslında konuyu getirmek istediğim yer: "Türkiye'de bu kadar çok şair varsa illa ki bunların arasından bir iki tane çok büyük -belki dünya çapında- şair çıkmalıdır." düşüncesi mi doğrudur yoksa "büyük şairlerin ortaya çıkmasının şiir yazan kişi sayısı ile alakası yoktur, bunlar özel ve çok yetenekli birkaç insandır" düşüncesi mi doğrudur?

Sinan Özdemir: Diyorum ki farkında değiliz belki ama herkesi şair kabul ediyoruz ve bu bence doğru değil Ada'ya daha net cevap vermeye çalışayım, çok şair varsa büyük şair çıkma ihtimali artar mı, bence böyle bir korelasyon yok

Ada Pancar: Tamamdır şimdi aldım net bir cevap

Sinan Özdemir: Öte yandan çok çok iyi şairler var bizde. Ne biz önemsiyoruz onları ne dünya...

Mehmet Davut Özdal: Şiiri sevmeleri güzel. Ama bu kadar çok şiir yazan olması şiirin sevildiğinin kanıtı değil. Şiir seven açar iki tane şiir okur. Düşünsene herkes şiir yazıyor ama kimse birbirini okumuyor. Bu neyi gösterir şiir sevgisini mi?

Sinan Özdemir: Bence şiir sevgisini gösterir, bilgisini göstermez ama :)) örneğin herkes Müslüman, Allah sevgileri var ama bilgileri tartışılır.

Mehmet Davut Özdal: Bence kendilerini seviyorlar şiiri değil. Müslümanlık kolay ki. Öğrenecek bir şey yok aslında. Namaz kıl oruç tut. Haram yeme bu kadar basit.

Sinan Özdemir: Şiir de öyle bir kalem bir kağıt biraz kafiye.

Mehmet Davut Özdal: Doğru.:) Ama fıkıh hadis gibi konuları diyorsan bunlar apayrı bir dünya tabii. Ama Müslüman olma şartı değil yani bunlar. Müslüman olursun ama alim olamazsın diyelim, şiiri de yazarsın şair olamazsın gibi.

Sinan Özdemir: Aynen aslında bunu diyorum.

Ada Pancar: Gerçekten de çok yazılıyor ama az okunuyor. Ben bile da baddest dışında dergi okumuyorum.

Mehmet Davut Özdal: Ben de da Baddest dışında okumuyorum. :)

Mehmet Davut Özdal: Ben aslında sıradan, halktan bir insanı kastetmiyorum. Bunların şiir yazması güzel elbette. Ben Twitter'daki tiplere kılım esas. Burada bir hadsizlik söz konusu çünkü. Onun için de noter şart dedik zaten notersiz olmaz :)

Sinan Özdemir: Dediğini bana göre somutlaştırayım X* bana göre şair değil Ama yüzde 99 9 a göre şair. Ve Onun gibi bin tane isim sayarım.

Mehmet Davut Özdal: Çünkü o şair kabul edilmeyince kendilerinin de şair olmadığı ortaya çıkacak.

* İsmini görünce kendini fasulye gibi nimetten sayacağını bildiğimden x yaptım (dta)

 

 

Ada Pancar: Topun ağaç dallarında yüksekte takılı kalması gibi bir olgu vardı çocukken. Başka bir topla vurup düşürmeye çalışırdık. Şimdi aklıma geldi.

Sinan Özdemir: Taş da atılır ama sakarsan riskli.

Ada Pancar: Aynen, kalın bir dal da atabilirsin ama o da riskli.

Sinan Özdemir: :))

Ada Pancar: Bir de ağacı sallayabilirsin, o pek riskli değil.

Sinan Özdemir: Kimisinde işe yaramıyor ama.

Ada Pancar: Kalınsa ağaç, zor tabii.
Bir de topun tellerle çevrili tarla gibi bir yere kaçması var. O başka türlü bir macera.

Sinan Özdemir: Sokakta oynarken sert teyzelerin evine atardık yanlışlıkla

Ada Pancar: Oo bu işin azar yemesi de var tabii

Sinan Özdemir: Geri vermeyecekleri için gizlice biri içeri tırmanır alırdı Ben tırmanma bilmezdim :)

Ada Pancar: Niye? tombik bir çocuk muydun? :)

Sinan Özdemir: Yo aksine çok zayıftım Ama tırsak beceriksizdim.

Ada Pancar: Hmm. derslerin nasıldı ilkokulda? Merak ettim.

Sinan Özdemir: Ya görece başarılıydım hepsi 5ti ama matematiğin iyi olmayacağı o zamandan belliydi. Mesela tüm karne 5ti ve öğretmen teşekkür belgesi vermişti.

Ada Pancar: Peki lisede?

Sinan Özdemir: Çok kötü. Lise 1 ilk dönem 7 zayıf dersim vardı. Lise 2de teşekkür aldım. Aslında olay şu; Tarihi ve Türkçeyi çok seviyordum, gerisine ilgim yoktu.  Sözellerden yüksek alırdım. Sosyal öğretmeni oldum işte.  Olmam gereken.

Ada Pancar: İyi, doğru işi bulmuşsun:)

Sinan Özdemir: Hep mutluyum aşağı yukarı işimi yaparken.

Ada Pancar: Peki lisede popüler miydin, sosyal gruplarda vs?

Sinan Özdemir: Geniş anlamda değil kendi küçük grubumuzda popülerdim hep. Erkek kız arkadaşlarım çok severdi. Fakat kızlarla sevgili anlamında şanslı değildim. Çok beceriksiz içe kapanıktım ve pek yüz vermezlerdi. Halbuki yakışıklıydım :))

Ada Pancar: O bende de öyleydi.

Sinan Özdemir: Ünide bile gidip benle çıkar mısın dedim bir kıza. Abi ne desin. Ne denir böyle saçma lafa Kızlar saflık pek sevmez zaten.

Ada Pancar: Ben bir kıza bir kere seni seviyorum demiştim sağ ol demişti.