Adını duyuyordum ama okuma gereği duymuyordum. Merak da ediyordum biraz aslında. Sonra manyak bir İngilizce hocası vardı, topla oynanan bütün sporlarda iyiyim derdi, bu bir gün, sınıfta ezberden bunun bir şiirini okudu. "Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" diye başlayan şiiri. Oha dedim bu herif bile biliyor ben bilmiyorum. Baktım gözleri falan doldu. Dedim bu şiir denen olay insanı hemen moda sokuyor herhal. Ağlayasın yoksa da ağlamaklı oluyorsun. Orada kararımı verdim. Hatta ben de ağlamaklı oldum nedense. Bir gün de dayıma sordum. O da severmiş ama çok da okuduğundan değil aslında diye tahmin ediyorum. Bir kere adamın adı veli. Böyle bir insan boş biri olamaz diye düşünmüştür. Veli yani Allah'ın sevgili kullarından. İsim değil bir lakap gibi adeta. Bir gün de bir matematik hocası vardı, sınıfta biri hocam şiir yazıyor musunuz diye sordu, ben de manyak mısın olum, niye şiir yazsın ki, ne alakası var dedim içimden. Hoca da gençken yazardım dedi. Meğerse gençliğinde hemen herkes şiir yazarmış bir dönem. Bunu o zaman anladım. Şiirin böyle doğal bir meşgale olduğunu öğrenince bari ben de yazayım dedim. Demek ki dedim şiire ilgi duymam lazım. Kesin Orhan Veli tarzında yazıyordu diye düşündüm (hoca için). Öyle hissettim. Çünkü genelde Orhan Veli'yle başlanır . Orhan veli'yi okuyan, bunu ben de yaparım diye düşünüp, işi arsızlığa vurur. Ben de okuyunca bunu ben de yaparım diye düşündüm, tıpkı şimdilerde benim şiirlerimi okuyanların genelde düşündüğü gibi. Halbuki Coca-Cola'nın şifresi Orhan abi ve bende. Hahah
İsmet abi (Orhan Veli'nin) öldürüldüğü iddiası üzerinde duruyordu bir yazısında. Buna ben de katılıyorum. Zaten o iddiayı bir tek ben ciddiye aldım. Böyle bir insan küt diye gitmez birden bire genç yaşında, böyle insanlar ölmezler ancak öldürülürler. Yarın bir gün, benim de öldüğümün haberini duyarsanız sakın ha inanmayın. Kesin öldürülmüşümdür. Gizlice zehirlemiş falanlardır beni. Çünkü ben de eceliyle ölecek bir insan değilim. Bunu sakın aklınızdan çıkarmayın, suikast ihtimali hep zihninizin bir köşesinde dursun. Kör yola gitmeyeyim, sorumluları bulup hesap sorun. Gerçi ben kılık değiştirip aranızda bulunuyor da olabilirim hâlâ. Ya da Paris'e falan kaçmışımdır. Neyse, sevdiğim bir şiiriyle bitiriyorum:
Baharın İlk Sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.