EFE MURAD
Pound'un Çevrilemez Maskeleri: Türkçede Kantolar

Samsun Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü
Öteki Buluşmalar (3 Mart 2021)

 

Öncelikle vaktinizi ayırıp beni dinlemeye geldiğiniz için çok teşekkür ederim.

Ezra Pound, çeşitli siyasi geçmişlere sahip birçok edebiyatçıyı etkilemiş bir şair. 1940'lardan günümüze Pound'un şiirlerinden yapılan çevirilere ve bu metinlerin etkilediği özgün şiirlere bakmak, sadece Türkiye'de şiirin bir zihin haritasını önümüze sermekle kalmıyor, Türk edebiyatının ilginç buluş ve etkileşim alanlarının nasıl Pound'un siyaseti, düşüncesi ve tüm kültürleri aşan evrensel liriğiyle buluştuğunu bize gösteriyor.

Pound çeviriyi bir maske, persona olarak görür. Persona, Latincede maske anlamına geliyor, Japon Noh ve Antik Yunan tiyatrosunda oyuncuların büründükleri karakterlerin hissiz yüzlerini takınmaları gibi, çevirinin özgün dilin bir maskesi olduğunu düşünüyor Pound. Şiir çevirilince şekil ve kişilik değiştiriyor. Yeni dilde yeni bir hüviyete bürünüyor.

Çevirinin çevirisi, asıl metne adeta maske takmak demek. Pound, 13. yüzyıl Fransız troubadour'larından, yani saz şairleri ve ozanlardan, yaptığı erken dönem çevirilerilerindeki İngilizcesi, farklı meşreplerdeki troubadour'ların uzak seslerini çağrıştırıyor. Bu konuşmanın ilerleyen dakikalarında troubadour'lar, Ortaçağ ozanları bizim için önemli bir durak olacak.

Pound'un çevirileri ve şiirleri arasında çokdilli bir etkileşim söz konusu. Bu geçişlilik dillerarası bir ağı da beraberinde getirir. Kantolar'da birçok çevirinin çevirisini, yani diller arası bir geçişlilik görüyoruz. Birinci kantodaki Odysseus alıntısı, metnin orjinal Yunancasından değil kitap olarak yayımlanan ilk Latince çevirisindendir (Andreas Divus, 1538). Aynı şekilde Pound'un Çin şairi Li Po'dan yaptığı çeviriler - Japonca üzerindendir. Bu tür çeviri oyunları, Pound'un bir kültür dilini başka dillerde inşa etmesinin bir yoludur, dil-içi yeni buluşlara aralanan kapı.

Kantolar, kendisine ait olmayan ama Pound'un doğrudan alıntıladığı parçalardan oluşur. Bu parçalar, Pound'un serbest ya da haşvi çevirileri olabilir, ya da yabancı dillerden doğrudan aldığı şiirler, yazışmalar, kontratlar vs. gibi tüm yazılı metinleri tarayabilir (hatta unutmadan Kanto 75'in büyük bölümü müzik notalarından oluşur). Notasyon da yazılı bir metindir. Bu alıntılar arasında yeniden yazımlar ya da eksiltilmiş kolajlar vardır. Pound'a göre her çeviri bir maske takar, metne bir kişilik vermek zorundadır, yoksa sesini duyuramaz, yeni dilde kendi sesini kaybeder ve yok olur.
Pound şiir çevirisinde kabaca iki düstur benimsemiştir ve bu iki düstur da birbirleriyle çok kolay uyuşabilen kavramlar değil: 1) Haşvilik, yani kelimesi kelimesinelik (metnin diline ve söylenişine sadakat) ve 2) Modernist şiir sloganı Make It New! (Yenileştir/Yeniden Üret!).

Yani, hem metnin tarihsel bütünlüğüne sadık kal hem de yeni dilde çevirdiğin şiiri üretebilmenin yeni bir yolunu bul. Çünkü her çeviri aslında yeni bir yazımdır. Her çeviri yeni bir maskedir kendi diline kattığın. Çevirdiğin şiir, yeni dilde sönümlenip gitmesin. Eğer çevirdiğin bir 13. Yüzyıl Fransız halk türküsüyse Türkçede de aynı süsü ver, dilin eski olsun, okuyanlar okuduklarının farklı bir kültürün farklı bir dönemi olduğunu hissetsin. Çeviri buluş olmalıdır, yeni çevirilen dili zenginleştirmeli, o dilde düşünenleri düşündürtmeli kendi geçmişleri ve okudukları şiirin bağlamı hakkında.

Bu tür bir şiire örnek: Sabri Esat Siyâvuşgil'in (1907-68) François Villon'dan yaptığı meşhur "Evvel Zaman Kadınları Balladı" çevirisi. İlhan Berk, Türk Dili Çeviri Sorunları Özel Sayısı'nda (Sayı 322, 1978), Siyavuşgil'in Türkçede Villon için yeni bir dil ürettiğinden söz eder. Hem Villon'un arkaikliği hem de lirizmi ve şair kişiliği, Siyâvuşgil'in şiirinde Türkçede yeni, özgün bir sese bürünmüştür.

Ezra Pound, süslü bir çeviriden yana değildir, ona göre çeviri ilk metinden ne eksik ne de fazla olmalıdır. Onun için düzlük ve doğrudanlık önemlidir, hatta bir çeviri çevrilen dilde anlamsız kaçsa da haşvî (kelimesi kelimesine) olmalıdır. Ama tek bir şartla: orjinal dildeki kültürel bağlamını açık ederek, yani yeni dilde yeni bir söyleyiş yaratarak. Hiçbir zaman özgün dili, çeviri dilde natürilize edilmemeli ve kaybedilmemeli.

Pound'un Türkçeye yapılan ilk çevirisi 1946 tarihli "Gözler" şiiri. Çeviri daha sonra iki defa Türkiye'de başbakanlık yapmış sosyal demokrat siyasetçi Bülent Ecevit'e ait. Pound'un ünü İkinci Dünya Savaşından sonra yükselişe geçiyor, Faşizmle ilişkisi ve Mussolini hayranlığı ününü gölgelemeye yetmiyor, şiirleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında vatan haini ilan edildiği ülkesinden dışarı yayılıyor. Sağ ya da sol tandanslı birçok şairi etkiliyor. Pound'un siyasi yönü o kadar ağır basıyor ki Ülkü Tamer "Virgül Şiir Yazıyor" adlı şiirinde (Virgülün Başından Geçenler [1965]) niye Pound'un sağ muhafazakar hükümetlerce okullarda ders kitabı olarak okutulmadığından dem vuruyor... belki sadece bir sol eleştirisi olarak değil, ama edebiyatı ve şiiri çok seven biri olarak... Şiirden bir kısım şöyle:


"Adını duymamıştır bir çok şairin,
Ama duysaydı severdi,
Adlarından bile sevilen birçok şairin
Şiirlerini okusaydı severdi,

Chaucer, Lewis Carroll, Edward Lear,
Benim başkentim yalnız sizlersiniz,
Kim demiş Paris diye, Bunu okusaydı Max Jacob'u severdi,
Andrade ile Alberti ile Apollinaire de
Sevilir olurdu onun için,

Ama çiftçinin oğlu var ya,
İşte onun insanı sınıfta bıraktıran,
Açılmış bir şemsiyeye benzeyen kitabına
Ziya Gökalp'i koymuşlar, bir,
Namık Kemal'i koymuşlar, iki,
Victor Hugo'yu koymuşlar, üç,
Bu şairleri sevmek güç,

İnsanı korkutmayan Shakespeare'in bile
Bazı tuhaf şeylerini koymuşlar,
Ezra Pound'dan derseniz hiç söz açmamışlar
Sağcı olduğu halde,"


Pound'un Türkiye'deki ilk etki alanı (1945-1980) sol tandanslı şairler arasında. Türkçeye yapılan bu ilk dönem çevirilerinde, Bülent Ecevit'ten Ülkü Tamer'e, İlhan Berk'ten Melih Cevdet Anday'a Pound'un şiirlerinden etkilenen ilk kuşak edebiyatçıların Pound'un 1) kültürleri aşan evrensel mesajı; 2) farklı gelenekleri birleştirme özgünlüğü; 3) imge ve imgecilik tanımı; ve 4) T.S. Eliot'la ilişkisi bağlamında metinlerarası referanslarla ilgilendiğini görüyoruz.

Bu kişilerin Pound'dan yaptıkları çeşitli çeviriler daha çok Öztürkçecidir, Arapça ve Farsça menşeli sözcüklere yer vermezler. Çoğunlukla sol ve sosyal demokrat çevrelere mensup bu edebiyatçılar Pound'un Antik Yunan ve Rönesans'a bakışından etkilenmiş, kendi şiirlerinde eski kültürleri yeniden üretebilmenin yollarını aramışlardır.

Benzer bir ilgi 1980 sonrası Türkiye'sindeki sağ tandanslı yazarlarda da görülmektedir. Pound'un Amerikan kapitalizmi eleştirisi, bankerlere ve faize karşı tutumu ve Batı kanonuu aşan bir epik şiir kaleme alması 1980'li yıllardan itibaren sağ yazarların da ilgisini çekmiştir. Kâmil Eşfak Berki'nin Diriliş, Dergâh, Yedi İklim ve Kaşgar gibi edebiyat dergilerinde yayımladığı çevirileri, Pound'un Türkiye'deki muhafazakâr çevrelerce çokça okunmasını ve alıntılanmasını sağladı. 1990'lı yıllarda yeni kuşak İslamcı şairler arasında benimsenen Pound (Atlılar dergisi Ezra Pound özel sayısı), 2000'li yıllarda Neo-Epik ve Modern Epik gibi şiir düşüncelerine ilham oldu. Berki'nin çevirilerinin önceki çevirilerden önemli bir farkı var, çünkü Berki Kantolar'daki yabancı dillerden altıntılanmış bölümleri Türkçeleştirme, yani asıl dilde tutmama eğiliminde. Bu tutumun Kantolar'ın çokdilliliğini bozduğu söylenebilir. Pound'un çoğunlukçu ve kültürlerarası eğiliminin yerlileştiği ve İslamlaştığı gözlemleniyor bu ikinci çevrede yapılan çevirilerde.

Bugün size Türkçedeki Kantolar çevirilerinden bahsetmeyeceğim. Onun yerine konuşmamın başlığına küçük bir düzelti yapmak istiyorum. "Pound'un Çevrilemez Maskeleri: Türkçede Kantolar değil Kantolar Etkisi."

Pound'un şiir ve çeviri anlayışı sadece fikir boyutunda kalmaz, çeviri anlayışının etki alanı çağdaş Türk şiirine de sızmıştır.

Yazdan bu yana İngilizceye çevirmeye çalıştığım, bugünlerde Ezra Pound Derneği'nin Make It New! adlı online dergisinde yayımlanacak olan Ülkü Tamer'in Ezra ile Gary'de yer alan ve Pound'a adadığı on şiirden söz edeceğim.

Bu şiirler dışında da elbette Pound'dan etkilenilerek yazılmış şiirler ve şiir manifestoları var Türkçede:
 
- Enis Batur'un Opera'sı (1996);
- Ahmet Güntan'ın "Parçalı Ham. Monolog"daki formülü ve düşüncesi (2005);
- Hakan Şarkdemir'in Tadat adlı kitabındaki bir nazire libretto (2006);
- Can Alkor'un Canto CXVII 117 (2014).

Ama Ülkü Tamer'in Pound etkili şiirini bu isimlerden ayıran, Pound'un kültür dünyasına ait referans verirken özgün olmayı başarabilmesinde yatıyor. Pound'un şiirini çok iyi okuyup onun şiirini kendi özgün metninde yeniden yorumlamasıyla alakalı şiirinin gizli şifreleri. Tamer, Pound'a bakarak ve onu özümseyerek yeni bir dünya açıyor.

İsterseniz şiiri beraber okuyalım: "Kış, Şarabın Savaşçısı: Ezra Pound İçin On Şiir" (1962).

Yazımın başında değindiğim, Pound 13. yüzyıl Fransız Provençal (yani Fransa'daki Oksitan bölgesinin güneybatısı) troubadour halk şiiriyle, New York eyaletinin kuzeyinde yer alan Hamilton Kolej'de, Dr. William Pierce Shepherd'ın Fransız ortaçağ lirizmi dersinde tanışıyor, 1904'te. Daha üniversite öğrencisi.

Provençal şiirinin lirizmi Pound'un döneminde iktidar olmuş olan tekdüze klasik İngiliz ve Amerikan şiirinin sesinden ve soyut demode dilinden çok farklı. Hayat dolu, aşk ve ortaçağ kırsalının özgürlüğünü ve doğasını duyumsuyor insan bu şiirleri okudukça. Pound için Provençal'ın dünya görüşü endüstri devriminin dünyaya bakışından çok farklı. Naif ve gerçekçi, ayrıca dünyevi. Provençal şiirinin müzikalitesinden etkilenmiştir, Pound için Provençal dünyadaki cennettir.

Tamer'in esini birkaç kaynak var bu metinde. Aynı şekilde Pound'un hem Kantolar'da hem de Provençal ve Çin şiirinden yaptığı çevirilerde geçen kaynaklar bunlar. O nedenle çok ilginç metinlerarasılıklar barındırıyor.

1) Provençal ve Occitan şairlerinin şiirleri, dünyevi güzelliklerden bahseden, Karacaoğlan gibi, yaşamaktan, nefes almaktan, sevmekten bahseden pastorel ve bu dünyaya ait şiirler; Pound'un favorisi Daniel Arnaut, aynı zamanda T.S. Eliot'ı da Arnaut'ya benzetiyor; 2) Lanetli şairlerden hırsız-serseri şair François Villon gibi berduşların şiirlerindeki melankoli ve karanlık Tamer'in esini. Pound'un bir opera kaleme aldığını biliyoruz Villon hakkında, Villon'u bir anti-kahraman olarak görüyor ve bir anlamda Poe, Baudelaire ve Rimbaud gibi aylak kopukların bir atası...

Ülkü Tamer'in asıl özgünlüğü ise Pound'un Kantolar'daki yolculuğunu tersyüz etmesiyle ilintili. Kantolar'ın başarısız projesini düşünerek tüm kitaba alternatif bir son yazmak istiyor Ülkü Tamer ya da başa dönen bir sarmallık, Kantolar'ın sonuyla başını buluşturan bir ebediyet halkası.

İlk kantolarda troubadour yani Arapçasıyla arab türkülerinin geçtiği yerlerde, bir doğanın canlanışı, ilkbahar, çiçeklerin doğuşu, Yunancası Zagreus/Dionysos, Latincesi Bacchus olan şarap ve zevk-sefa tanrısı, Virgil'den gelen metamorfoz, yani doğanın kendini yenilemesi, bir yeniden doğuş ve filizleniş fikri, bir vecd hali, bir doğurganlık, hayattan zevk alma, carpe diem - doyasıya yaşama itkisi gibi müspet duygular ve temalar varken Tamer aynı malzemeyi kullanıp tam tersi bir etki veriyor, Kantolar'ın başında cenneti aramaya çıkan Pound, sonunda kendi cehennemi, hataları, yanlışları ve pişmanlıklarıyla baş başa kalıyor. Tamer'in şiiri bu minvalde Pound'un karamsarlığının altını çiziyor.

Tamer'in şiiri aynı zamanda korsanların, ortaçağ neferleri ya da çalgıcılarının kışı karşılama şarkısı. Kışın gelişiyle içki içilmeye başlanır, çünkü serhoşluktan başka hiçbir şey doğaya, insana derman değildir ve olamaz. Denizcilerin engin kabaran okyanusa bakarak söyledikleri melankolik bir ayyaş şarkısıdır Villon'un izinde; Ülkü Tamer'in şiirinde çizmek istediği hava budur.

Bu anlamda Tamer, Pound'un Kantolar'ına bir alternatif son ya da umutların tükendiği bir alternatif başlangıç sunmak istiyor. Kantolar'ın son şiirlerindeki karamsar hava ve umutsuz dünya, Ülkü Tamer'in Fransız Ortaçağ dünyasına taktığı bir maske. Tamer, adeta Pound'dan öç mü alıyor? Dünya savaşlarından insana olan umudunu yitirmiş bir Pound, nasıl Fransız ortaçağ lirizminin hayat aşkı ve yaşama sevgisini sönümlendirebiliyor?

Tamer'in on bölümlük şiirinin son bölümü "Gönüllü Sürgünler"de şölen sonu gelmiş, son şiirler okunmuş ve hava kararmıştır. Artık ebedi kış gelmiştir. Pound'un troubadour'ları dünyeviliği değil ölümü çağırır. Gönüllü sürgünlerle başlayan Odisseas'ın önü açık serüveni, şiirin sonundaki kabaran dalgalarla olan mücadelesiyle noktalanır. Pound, delirmiş, vatan haini ilan edilmiştir. "Kış, Şarabın Savaşçısı" adlı on şiirin sonu, makûs kaderli Kantolar'ın başlangıcıdır da. Şölen sona ermiş, karanlık kader insanı ele geçirmiştir.

Tamer'in şiiri sanki kıyametin habercisidir: Televizyon dizisi Game of Thrones'ta da geçtiği gibi "Kara kış geliyor!" ya da "Kış hiç bitmeyecek!" gibi bir mesaj.

Tamer'in şiirinin çok ilginç bir buluşu daha var. Provençal şiirinin arab'ını, neş'e'sini değil; Occitan şiirinin melankolik alba kalıbını, şiir biçimi kendine örnek alıyor. Alba sevgililerin ayrılık şiiridir. Ayrıca şiirde geçen Ten-Shin ibaresi Pound'un meşhur şiiri "Poem by the Bridge at Ten Shin"e bir gönderme. Tamer, Fransız Ortaçağ lirik şiirinden melankolik ayrılıkların kalıbı alba'yı seçiyor.

Pound'un bir cennet arayışıyla başladığı hırslı yolculuğu Tamer'in hiç umudu kalmamış askerlerin, içkici çalgıcıların, kralların ve leydilerin kendilerini sarhoşluğun ellerine bırakmasıyla sonlanır. Umutsuzdur, belki de dünya savaşları hem Tamer'in hem de Pound'un insandan umudu kesmelerine neden olmuştur. Artık "üşümek zamanı" gelmiştir!

Ülkü Tamer'in gizli şifreler barındıran bu şiiri, aynı zamanda Pound'un maskelerine benzemekte. Hem özgün bir metin hem de Pound'un şiiriyle metinlerarasılıklar, kültürel benzerlikler barındıran edebi bir sarmal.

Tamer'in şiiri bir çeviri metin olmayabilir, ama bu şiirin çağrışımlarını ve anlam halkalarını anlamak için Pound'un çeviri düsturu ve dünyasını yorumlayabilmek de elzemdir.
 
İyi bir metinlerarası şiir bir dilin dünyasından başka dünyalar çıkarabilendir.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.