Bu sayının kekeleri:
ADA PANCAR, AHMET AKTAŞ, CAN KILINÇ, CEM KURTULUŞ, DONAT BAYER, ELVİN EROĞLU, EREN TÜNAY, KAAN KAÇAR, MEHMET DAVUT ÖZDAL, RÜVEYDA G. BALCI, SİNAN ÖZDEMİR, SUDE ÖZTÜRK, SÜLEYMAN SABRİ GENÇ, VEYSEL OĞULCAN, ZEHRA ERKOÇ
Mehmet Davut Özdal: Şiirlerinizi nasıl yazıyorsunuz?
Ada Pancar: Ben bir anlık bir esinle, bir oturuşta yazıyorum. Ancak bu anın öncesindeki gelişmeler de ilginç. Uzun süre şiir yazmadığım bir dönemden sonra artık şiir yazmayacağıma veya yeteneğimi kaybettiğime dair bir paniğe düşüyorum. Bilinçsizce duyargalarımı kendime çevirip içimdeki seslere hassas hale geliyorum. Bu şiir öncesi dönem, hassaslığı dolayısı ile katlanılamaz hale geldiğinde, ilham perisi de gelmiş oluyor.
Rüveyda G. Balcı: götüme motor takmışlar gibi sürekli yazıyorum, kaynak olarak durumları almıyorum neşeli üzgün hiç önemi yok.
Can Kılınç: Çoğunlukla bir şeyler okuduktan sonra yazıyorum çoğunlukla bu karantina sürecinde öyle oldu diyebilirim. Şiiri bitirdikten sonra kalkıyorum başından çok nadirdir dönüp baktığım şiir hatta yok denecek kadar az. Bazen de dışarıda yolda yazıyorum bir şeylerden etkilenip (konuşmada geçen bi cümle ve ya o anki duygu yoğunluğundan kaynaklanıyor) beş seneye yakın şiirleri hep telefonda worde yazıyorum. Bu süreçte bilgisayar kullanmayı unutmuş bile olabilirim bozulan bilgisayarımı henüz yaptıramadım. Durum böyle.
Kaan Kaçar: Olabilecek en uygunsuz anlarda yazıyorum maalesef, oturayım da bugün şiir yazayım dediğimde zorlama metinler çıkıyor, bildiğin yalan söylüyormuşum gibi yani. Kalabalık bir metrobüste ya da bir yere yetişmem gerektiğinde mesela, veya biri karşımda hararetle bir şey anlatıyor, şiir çıkıyor. Ama çıkış yeri aynı, bir şeylerden rahatsızlık duyduğumda tepkim ve o şeye kendi gerçekliğimde verdiğim değer şiir olarak çıkıyor. Hayatın ve onun dışında kalan şeylerin içinde bulunduğu düzenle ilgili bir şey gördüğümde hemen yazmam gerekiyor yoksa sinirim geçiyor. Sonra müsait olduğumda metni düzenliyorum. Şiir ilk bittiğinde dünyanın en güzel şiiri gibi geliyor, 1-2 gün oda sıcaklığında dinlendirip tekrar gözden geçiriyorum. Yazdığım andaki ham metne sadık kalarak sanki başkasının şiiriymiş gibi düzelti yapıyorum.
Eren Tünay: Ben bir oturuşta yazıyorum, üzgün veya mutlu olmam gerekmiyor her şekilde yazabiliyorum. Benim için pek bir şey fark etmiyor. Dolmayı bekliyorum, dolduğumda hayal gücümü katıyorum
Ahmet Aktaş: Benim için yazma süreci keşif ve analiz süreci gibi oluyor. Gördüğüm, duyduğum, yani bir şekilde maruz kaldığım ama üstümdeki ağırlığı kesip biçerek bir şekle sokamadığım, kurtulamadığım bir şeyi olduğu gibi görmeye çalışıyorum ilkin, nedir ne değildir, ögeleri ne vs: Gözlem safhası. Onu görmeye, etkileme şeklini anlamaya çalışırken onu olduğu gibi önüme koymaya çalışıyorum: olabildiğince yalın olma ve o şeyi kendi içinde nasılsa öyle gösterme çabası. Bu süreçte çok fazla düşünüyorum. Genelde bayağı uzun sürüyor bu dönem. Bu sürece deney dönemi diyebiliriz. Biçimsel bir yapı oluşturmaya çalışıyorum ve bu süreçte bin bir türlü küçük değişim, atma vs oluyor. En sonunda, "evet oldu, bu" diyorum ve şiir bitiyor genelde. Üzgünken veya neşeliyken değil de "gerginken" şiir yazıyorum diyebilirim. Çok mutluyken kalemi elime aldığımı hatırlamıyorum. 'yav ne zamandır bir şeyler yazmıyorum bir şeyler mi yazsam' deyip kalemi elime aldığımı hatırlamıyorum. Bedenim dünyadaki iki ya da daha fazla şey arasında genişliyor genişliyor, ve öyle bir gerginlik durumuna geliyor ki bir enerji akışı gerekiyor.
Elvin Eroğlu: Nasıl yazıyorum ya da nasıl yazamıyorum? Ben genç bir şairim. Yani nasıl yazdığım sorusuyla nasıl yazamadığım sorularının yanıtları hemen hemen aynı. Bazen şiir kendisi geliyor çat kapı. O zaman hazırlıksız yakalanıyorum, elim ayağıma dolaşıyor. Dilini yarım yamalak anladığım bir misafir gelmiş gibi oluyor. Kendi sözlüklerimi açıyorum. Gelen misafirin dilini kendi sözlüklerimle tercüme ediyorum, bu daha çok notlar alarak oluyor. Bu bir süreç. Davetsiz misafir geldiyse ve gitmeyecek gibiyse çat kapı neden geldiğini daha iyi anlıyorum. Gittiğinde yazdıklarıma baktığımda bazen bir şiirle bazen de şiire benzeyen bir şeyle karşılaşıyorum. Asıl şiir çalışması bundan sonra başlıyor. İlham ya da esin böyle bir şey mi bilmiyorum. Tabii şiirin çat kapı gelmediği zamanlarda da şiir düşünürüm, onu beklerim, beklemekten sıkılırım, kendi kendime şiir sipariş ederim, ama kendime sipariş ettiğim şiir için bir konu ya da bir tema belirlemem. Sanki tarihin sonuna gelmiş gibi hissetmeye çalışırım. Artık hiçbir şey olmayacak, zaman durmuş, donmuş, gelecek yok, her şey ve herkes bu son anın içinde sıkışmış gibi. İnsan olduğumuz için her şeyin sonu gelmiş gibi. Buraya nasıl geldiğimizi düşünmeye çalışırım. Sanki bu her şeyin sonu baskısından kurtulmak için tek çarenin şiir olduğunu düşünürüm.
Cem Kurtuluş: Müthiş. Davetsiz misafir şiir bahsettigin egzersizi ben de yapıyormuşum bu arada. Sen söyleyince fark ettim. Gerçi bana sonra bir de o şairlerin hayatları tarafından yönetiliyorum gibi geliyor. Hani hayatlarını çalıyormuşum gibi rüyaların.
Elvin Eroğlu: Tabii bende de oluyor onların tarafından yönetildiğim hissi. Bir de şu oluyor, biraz dejavuya benzer bir şey ama tam da öyle değil. Örneğin, iki hafta önce İzmir'e gittik Burak'ın ailesinin yanına, Burak'ın babası beni bir arkadaşıyla tanıştırdı Ragıp amca. Ragıp amca demir yolu makasçısıymış. Ben makasçı ne demek bilmiyordum. Trenler birbirine çarpmasın diye belirli saatlerde rayların bağlantı yerlerini değiştiriyormuş. Bu adamın şair olduğunu düşünürken dejavu gibi bir şey hissettim. Sanki daha önceden böyle mesleği olan bir şairi tanıyormuşum gibi. Böyle şeyler de oluyor. Sanki bir yerde okumuşum, dinlemişim, izlemişim, yaşamışım gibi ama emin de değilim. Bu bana şiir yazdırmıyor ama iyi bir egzersizmiş gibi geliyor.
Süleyman Sabri Genç: Ben bir oturuşta yazıyorum bir oturuşta yazmadığımda parça parça yazdığımda çok kötü bir şey çıkıyor yani gelmesi lazım bir şeyin tam anlatmak veya hissettirmek istediğim bariz bir tetikleyici olması lazım
Donat Bayer: Benim yazmam çoğu zaman vakit alıyor. Bir oturuşta çıkan şiirler oluyor ama onları da rahat bırakmayı başaramıyorum. Şiir ortaya çıkar çıkmaz bir dize atma saplantısı gelip yapışıyor üstüme. Bir dize atıp yerine başka bir dize koyunca bu sefer üstteki alttaki dizelerle uyumu bozuluyor vs. Çok eğlenceli olmuyor kısacası
Süleyman Sabri Genç: Ben bilgisayarda yazamam mesela bir ara kağıda sürekli yeni taslak çıkarıyordum. Onu yapmıyorum artık bir taslağın üzerinde kelimeleri karalayarak veya okla kenarlara not alarak çalışıyorum. Tekrar tekrar okurum sürekli zihnimde tekrar ederim mısrayı batmaması lazım, akması lazım
Ama genel bir tema düşünce olması lazım ki bütünden parçaya gideyim mısra mısra
Çağrışım da yeterli bağlam bütünlüğü açısından ana temayı geniş düşünüyorum
Cem kurtuluş: Ben çok tembelim galiba, henüz bir rutin oturtamadım. Üzerine düşündüğümde kendini tekrarlayan yönleri olduğunu görmemek elde değil tabi yazma eyleminin ama bilinçli ve hesaplı hiçbir tekrar yok ortada benim için. Hesaplı ve bilinçli kararlar zamanında vardıysa da artık yerlerini tümüyle bir belirsizliğe bırakmış durumdalar. Aklıma gelenleri, ya kağıttan bilgisayara, ya bilgisayardan kağıda sonra tekrar bilgisayara, ya da ve çoğunlukla ise çürümeye, erimeye ve çöpleşmeye doğru emin adımlarla ilerlemekte bir kıyıya, yani elime ne geçerse ona karalıyorum. Zaten insanın eline geçen çok da insanın kendisinin belirlediği bir şey değil bence - elimizdekiler iktidarın bizi bir kontrol ediş biçimi değil mi sonuçta… Şiiri, elimdekilerden ve hatta kendimden dahi arınmak için yazıyorum.