Kendimi bir kamera gibi görüyorum bazen. Sabit çekimler yapıyorum. Mesela betona bakıyorum ve çatlak bir alan görüyorum. Pencere camının üzerinde kuş boku lekesi. Da baddest'ı daha kaç sayı çıkarabileceğim acaba, işte kritik soru. 19 yaşımda ablamla telefon değiş tokuşu yaptık. Onunki kameralıydı. Onunla skeç tarzı şeyler çekmeye başladım. Çektiklerimi birilerine gösteriyordum. Herkes çok gülüyordu. Sonra 24-25 yaşlarımda, şiirde de bir merhale edindikten sonra, tekrardan "selfie" videolar çekmeye başladım. Bunlar da genel olarak sevildi diyebiliriz. Bir tarkovski filmini tarantino gibi çekmek ya da tarantino'yu tarkovski gibi vs, fikirlerim vardı, aslında bunu pek hatırlamıyorum, Ömer şişman diyor, onun hafızası benimkinden iyi. Neyse, sinema üzerine okumayı severim, mesela umut Tümayı, ablamla telefonları değiş tokuş eder etmez yapmam gerekeni anladım. Pratikte iyiyimdir. Nasıl diyordum bu insanların aklına bunları yapmak gelmiyor. Kameralı telefonları var ve bunu eften püften işler için kullanıyorlar. Bu fikirler nasıl oluyor da bir tek benim aklıma geliyor diyordum. Şiir de yazıyordum aslında o zamanlar ama kimseye göstermiyordum. Bir ajandaya yazıyordum. Bir gün bir abi görüp karıştırdı. İçinde güzel bir kadın resmi vardı ama onu görmedi, şiir yazıyorsun ha, güzel dedi. boş biri olmadığım bir kilometre öteden anlaşılıyordu. Lütfi Akad sinema tekniğini bir yemek kitabından esinlenerek geliştirmiş. Bence sinema üzerine düşünmek, sinemadan daha önemli. Bana öyle geliyor. Hahah.