Ömer Seyfettinin diyet diye bir hikayesi var. Sık sık bu hikaye geliyor aklıma bu aralar. Şimdi hikayeyi anlatmayayım. Özetle, bir demirci ustası olan kahramanımız, aslında işlemediği, bir hırsızlık suçundan ötürü kısas olarak kolunun kesilmesi cezasına çarptırılıyor, sonra zengin bir godoş, kefaretini verip cezanın infaz edilmesinden kurtarıyor onu. Ondan sonra da sürekli başına kakıyor adamımızın. Sonunda adamımız dayanamayıp, al ulan diyetini diyerek kolunu kesip adamın önüne fırlatıyor. Bir de Nasreddin hocanın Timur hikayesi var. Timur köylü halka fil gönderiyor beslemeleri için. Halk, illallah ediyor fil doymak bilmediği için. Hocaya gidip, beraber gitsek, sen Timur'la konuşsan da bizi bu beladan kurtarsan diyorlar. Nasreddin hoca kabul ediyor. Birlikte çıkıyorlar yola. Fakat bir süre sonra 3er 5 er kayboluyorlar. Timur'un sarayına varınca hoca bir dönüyor arkasına, kendinden başka kimse yok. Hikayenin devamı da var. Ama ben buraya kadar olan kısmı düşünüyorum. Evet. Durumlar böyle.
Kaygusuzun son sayısını okudum, kıvırcık namıyla bilinen mister marul yaprağı (bu lakabı beyninin olması gereken yerde marul olduğu için takmışlar) benim eski ortağımla ilgili bir şeyler yazmış. Benim eski ortağım, benden evvel de bunların ortağıydı. Galiba bunlar bir yemin etmişler ve eski ortağım ettiği bu yemine uymamış. Yazının bir yanında, biraz küçümseyerek benden bahsediliyor. Böyle konuşmayı da bunlara ben öğrettim bu arada. Gak diyemeyen adamların sayemde dili açıldı. İsmet özel'in sesi olmasa (bu sayıdaki okuduğum şiirlerinde çömezim Nazmi cihan'ın da etkisi görülüyor) tek mısra kuramayacak adamın, kafası ottan ama özgüveni tavan maşallah. Neyse, mister marul yaprağına göre eski ortağım kendine denk olmayanların arasındaymış. Mesela benimle dergi çıkarmış vs. Yani eski ortağımın eski ortağına göre, eski ortağımın seviyesi kaygusuzmuş herhal. Derginin (assolist)3te birinde de, mister marul yaprağına küfür ediliyormuş. Anladığım kadarıyla bu kıvırcık sayı saymayı bilmiyor. Biz bile kendimizi bu kadar ciddiye almıyoruz diyor, ki adamın tek olayı her şeyi ciddiye almaktan ibaret. Eğer tuvaletin taşına ciddi bir şekilde oturmasa deliği tutturamaz öyle biri bu kıvırcık (önce bir beş dakika konsantre olup nişan alacak) ve ben güya ona küfür ederek(ki kıvırcıktan başka bir şey demedim)onu ondan çok ciddiye almışım. Neyse geçiyorum. Bunlar eski ortağımın ortağım olmasına çok üzülmüşler sanırım. Peki. Bu kıvırcık Japonya dergisinin, şair dolu bir sayısından sonra beni niye almadınız diye ağlamaklı bir yazı yazmıştı zamanında, sonra sildi galiba, dursun da dergi yırtmıştı hahah ne günlerdi, İslamcılar kafaları az çalışsa da eğlenceli kimselerdir.
Ergün tavlan ile160. Km'nin ofisinde bir kaç kez karşılaşmıştık. O sıralar sık gidiyordum oraya. Tipsizliğini bir kenara bırakırsak, iyi bir adam gibi görünmüştü. Henüz ikinci kitabım çıkmamışken, üretkenliğime vurgu yapmak için, 3. Kitap ne zaman diye espri yapmıştı. Şiiri iyi takip ediyordu anladığım kadarıyla. Pek çok dergiyle haşır neşir olduğunu söylemişti. Son iki senede 3 farklı dergiyle 18 sayı çıkardım. Ki bu aralıkta benim kadar çok iş yapan ikinci bir isim yok. Bir kez bile bahsetmeyi bırak, tek bir gönderime like dahi atmadı. Hani sen dergileri çok severdin ergocum. Bu olmadı. açıkçası korkakça buldum bu tavrını. Resmen görmezlikten geldin ve başlangıçta çizdiğin imajını yerle bir ettin. Neyse sağlık olsun, kimsenin likeına ihtiyacımız yok çok şükür. kitabı çıkmış bu ergun'un. Saygısızlık etmek için böyle konuşmuyorum, benim üslubum bu. Bir kaç yıl olmuş çıkalı ama ben yeni okudum. O zamanlar kitap çıkarmak istemediğinin altını çok net çizmişti diye hatırlıyorum. Kitabı okuyunca ne yalan söyleyeyim çıkmasa da bir şey kaybetmezmişiz dedim. Yeni bir şey yok.
Özgür goreçki'ye cihat duman'ın az daha kabiliyetlisi diyebiliriz. İkisinin de tek yaptığı onur ünlü'yü coğaltmaktan ibaret. Özgür biraz daha başarılı bu açıdan. Onur, işin buralara varacağını bildiği için uzatmanın alemi yok diyerek, akıllılık edip erkenden bıraktı. Neden uğraşsın ki. Şiirinin devamını nasılsa taklitleri yerine getirdi. Onur ünlü'nün şiirdeki en büyük başarısı sanırım bırakması oldu.
Süleyman Sabri'nin bazı hareketlerini kendime benzetiyorum. Özellikle videolarını, ilk şiirlerini okumuştum yıllar evvel, o zaman şiirleri de yakın sayılırdı bana. Fakat oradan uzaklaşıp, benim düşünceme göre, daha moda bir şiirin peşinden gitti. Bunu benim dergi çıkarmadığım sıralarda, meydanı kapalı söyleyişlerle kısıtlı yeteneğini gizleme imkanı bulmuş, çoğunluğu vasat şairlere bırakmış olmama bağlıyorum biraz da. Yani kendimi suçluyorum hahah. İyi bir ilk kitabı var. Tebrik ediyorum.
Benim bu kuşağın(kuşak lafını sevmiyorum esasta 91-95 arası doğumlular diyeyim) en beğendiğim şairi ise ada pancar. Çünkü bana en çok o benziyor hahah. Ada'nın beni anlamakta akranlarına kıyasla bariz bir başarısı var. Şiirde cesur ve rahat söyleyişi ve konu çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. çok yazması da adayla aramızdaki ortak yönlerden biri. Hacimli ve oldukça iyi bir ilk kitapla arzı endam etti. Tebrikler ada.
İzmirli ahmet. Muhtemelen Ahmet Güntan'ın en kolay okunurluğa sahip, en anlaşılır ve halka en yakın kitabı. Tebrikler ahmet.
Veysel Oğulcan, ilk tanıştığımızda apartman diye bir dergi çıkarıyordu. Dergi piyasasını falan konuşmuştuk, öğrenmek istediğim bir çok şeyi öğrendim ama apartman dergisini ve Veysel'in o zamanki yazdıklarını elbetteki beğenmiyordum. Hatta apartman bittikten sonraki bir görüşmemizde, çantasının üzerinde apartmanın bir çıkartmasını görmüştüm, olum o boktan derginin çıkartmasını niye taşıyorsun hala demiştim. Hahah, hediye mi demişti ne. Assolistte bir şiiri çıktı. Bak dedim veysocum bu senin ilk şiirin olsun, bunu böyle kabul et ve buradan devam et. Ben de öyle düşünüyorum zaten dedi. görüldüğü gibi, ne ben bunları artistlik olsun diye söylüyordum, ne de o kompleks yapıp alınganlık gösteriyordu. Düşüncelerimi açıkça söylemezsem, ne anlamı var ki konuşmanın. Aradan çok da zaman geçmedi. Ve Veysel ilk kitabıyla çıka geldi. Oldukça hızlı bir ilerleyişi oldu doğrusu. Yakışıklı çocuktan şairliğe çabuk evrildi. Tebrik ederim veysocum. Kitaptaki favori şiirim "daha çok BEN" başlıklı bölüm.
Sıfır bir: harika bir dizi. Adana'nın şiirdeki kötü namını temizleyen bu kıymetli yapımda emeği geçenleri kutluyorum. Hahah.
Sevgilim millet uzo almaya başladı. Neden. Çünkü rakı çok pahalı. 30 liraya mal ediliyor Kilosu 200 küsür liraya satılıyor. yunandan giren 2 kilo uzoyu 100 liraya satıyorlar. Haliyle millet uzoya saldırıyor. Sonuçta o da rakı, bu da rakı. Tabii tatları biraz farklı ama rakıysa rakı yani. Yanlış anlama burada hükümetin politikalarını eleştiriyor değilim. Sonuçta içki içen herkes ayyaştır. Peki öyleyse niçin kökten yasaklamıyorlar bu mereti. Yasaklasınlar da görsünler ebelerininkini, içkiye ödenen paranın %80i vergi diyeceksin. Hayır sevgilim böyle konuşma, küfür ağzına hiç yakışmıyor.
Sevgilim insanımız genelde cevizi dıştaki yeşil kabuğu çatlayınca hasat ediyor. Çünkü neden, ancak o zaman yeterince olgunlaştığını zannettikleri için. Halbuki yeşil kabuk çatlamadan ,15-20 gün, cinsine göre belki bir ay evvel, ceviz olgunlaşmıştır zaten. Olmuş cevizin kabuğunun çatlamasını beklersen ne olur. Yeşil kabuk güneşi emer, cevizin içi kararır ve ceviz acı olur. O yüzden buna dikkat etmek gerekiyor. Bu gün çok güzel makineler var, atıyorsun kilolarca cevizi içine, az bir suyla kabuğundan ayırıyor.
Soğan soyma makinesi bile var. Eskiden biz, zeytini uzun sopalarla vurarak düşürürdük, şimdi güzel güzel makineler var ucu tırmık gibi, ağaca hiç zarar vermeden sallayarak düşürüyor. Yağın kalitesi açısından zeytini Yeşilken toplamakta fayda var. Çünkü siyahlaşınca asit miktarı artar. He, sen diyeceksin şimdi ama siyahlaşınca daha çok yağ çıkıyor, doğru ama kalitesi düşüyor canım benim, kalitesi düşüyor. Az sulanmış zeytinden daha çok yağ çıkar, niye, çünkü çok sulayınca zeytin sulu olur hahahah aklında bulunsun bu da. Ya dağlar olmasaydı. Hiç düşündün mü buzullar oluşmasaydı, eriyip süzülerek yere inmeseydi minerallerle yüklenerek, derelere dökülmeseydi, dereler ırmaklara, ırmaklar denizlere karışmasaydı, denizdeki canlılara o bol mineralli su ulaşamayacaktı. Yani yaşam kalitemiz düşecekti can cağızım onu söylemeye çalışıyorum. Dağ deyip geçme. Bugün, bir koyunu çağırmak için bile ona nasıl sesleneceğini bilmen lazım. Öyle yaşını başını aldıktan sonra aman ben çobanlık yapacağım demekle olmuyor. Hiç deneme, beceremezsin.
Şimdi bazen sorular geliyor, küçük baş mı, büyük baş mı karlı diye. Kardeşlerim, esasta küçük başta daha çok para var. Neden derseniz daha sık ürerler çünkü, 5 ayda bir yavrularlar, tabii yılda birden fazla kez doğum, hayvanın ömrünü kısaltır ama romanov koyunu istisna, romanovlar bazen tek seferde 3 hatta 6 yavru birden verir, üstelik yılda iki kez doğum yapabilirler. Bu yüzden romanovlara biz kendi aramızda kuzu makineleri deriz hahah.
ikincisi büyük baş hayvan doymak bilmez. Zaten ot kıtlığı var. Ağırlığının %10u kadar yem yer bu hayvan, yani 500 kiloluk bir sığır için 50 kiloluk yem lazım. Yani bir büyük baş, 10 küçük başı doyuracak miktarda yer.
Kurtçul köpeğin yarası eksik olmaz. bazen beni gece vakti ararlar. Memo, kurt geldi diye. Ben de kalkar yola düşerim, bizimki hemen anlar, kendi kendine atlar arabanın arkasına. Belirtilen yere gideriz. Ben demeden, bu kendi düşer kurtların arkasına. Bir keresinde, sekiz tane kurdun arasına daldı. Bunu aralarına aldılar, bir havaya fırlattılar dedim yiyecekler şimdi, kardeşimin(Ahmet) yanında silah varmış, hemen sıktı havaya, kurtlar dağıldılar. Bana sık sık soruyorlar, işte hakiki kangalı nasıl anlarız diye. Bir kere suratı kurda benzeyecek. Bakınca kendini belli eder zaten. Başta da dediğim gibi, Kurtçul köpeğin yarası eksik olmaz. Vücudu yara izleriyle doludur. Üçüncüsü, göğüs bölgesi Karnına doğru kavis çizecek. Bazen diyorlar yok işte çoban köpeği de kurt boğar, akbaş da kovalar bilmem ne, arkadaşlar yaralı kurdu herkes kovalar, önemli olan 2 km öteden kurdu görünce hareketlenip kurdu bölgeden uzaklaştırması. Elbette bizim de bilmediklerimiz vardır. İyi köpek şahin gibi bakar, kötü köpek inek gibi bakar, bizim zaar dediğimiz köpek tilki gibi bakar, bunun ayırdına böyle varabilirsiniz. Gerçek kangal, kurt gibi asil, hızlı, çevik ve güçlü olur. Zaten bu hayvan, böyle olmasa böyle binlerce yıla dayanamazdı. Şimdiye soyu tükenmişti. Ben kangalı sevdiğim kadar, kurdu da çok severim. Şimdi, size köpeklerin niçin bozulduğunu söyleyeyim. Eskiden yerli çoban köpekleri vardı her yerde, bunlar niçin beslenirdi, eve bekçilik yapsın, sürüyü korusun vs diye, sonra gün geldi festivaller, yarışmalar, köpek dövüşleri vs çıktı, sonra ne oldu, millet o yarışmalarda jürilerin seçimine göre köpek yetiştirmeye başladı. Belki de o festivaldeki jüri bir boktan anlamıyordu ama bunu düşünmediler, ne yaptılar, gittiler türkiye'de hiç olmayan köpek soylarıyla melez ırklar ürettiler, vay efendim 1 metrelik köpek, 110 kiloluk köpek, yahu kardeşim bu iş boyla kiloyla mı oluyor, ondan sonra köpekler bozuldu arkadaşlar. Türkiye'nin her yerinde bozuldu. Ben hiç bir zaman köpeğin boyuna bakmam. Benim için karakteridir önemli olan.
Doğduğumda mars gezegeninin etkisinde olduğumdan olsa gerek, silahlara ve kavgaya özel bir ilgim var. Mesela balta. Balta, en güçlü silahtır. Amanı yoktur, bağışlaması yoktur, kurtuluşu yoktur. Eskiden çok iyi avcıydım. Ne uçan, ne kaçan kurtulurdu elimden. Vurduğumu getirirdim, herkese pay ederdim, sonra yerdik. Şimdiki gibi fotoğraf çektirmek için değil, yeme ihtiyacını karşılamak için avlanırdı o zaman insanlar. Silahı iyi atardım. Silah büyük güçtür. Haşa, Allah gibidir silah. Allah gibi can alır. Ben, bir boş tabanca ile elli kişiyi susta durdururum. Silahın yüzü soğuktur, ama sahibine sıcaktır. Bir gün keklik avındayım. Kekliği vurduğumuz zaman eğer ölmez de yaralanırsa bir şekilde saklanırdı. Sonra gidip onu arardık. Bir gün yine vurdum bir kekliği sonra aramaya çıktım. Uzun süre göremedim, artık vazgeçip dönecektim sonra baktım bir geven dikenini üzerine çekip kendini kamufle etmiş. Gözlerinin kıpırdayışından fark ettim. Şöyle bir baktım. Onun, o, beni vurma dercesine gayreti, yaşama isteği içime dokundu. Benim için bir kırılma noktası oldu o. Bir daha hiç bir hayvanı öldürmedim.
Satış: Sahtiyan, Sagopa'ya diss attığı kartlar karışsın parçası için, bir başka rapçi, mt'den beat istemiş. MT, Sagopa'yla da dost olduğu için Sagoya gidip böyle böyle bir durum var, sonuçta bu bir iş, kişisel almamak lazım vs ne diyorsun, satayım mı beat'i diye sormuş. Sagopa da, sat demiş ben alışkınım.