Çobanın yanında olmazsa olmazlarından biri de eşektir. Öteberi taşıtırsın, su taşıtırsın, yemeğini taşıtırsın, binersin yeri geldi mi üzerine. Benim de bir eşeğim vardı. Tam bir psikopattı. Bir kuzu ve bir koyun karşılığında almıştık. Babam daha önce eşeklerden çok çektiğini söyleyip, bunu şekerle kendime alıştıracağım demişti. Şekeri çok sever. Zeytini çekirdeğiyle birlikte hart hart çiğneyerek yer. Çenesi çok güçlü maşallah. Çocuk gibi şeker yerdi. Ondan mı nedense şımardı, huysuz oldu. İki tane kuzuyu ısırıp, ölmesine neden oldu. Bir tanesini yemiştik, bir tanesini yiyemeyeceğimiz hale getirdi. Beni de baldırımdan ısırmıştı bir keresinde, canım burnuma gelmişti. Hatta beni bırak, bizim köpekler başka köpeklerin arasına girince yabancı köpekleri ısırırdı. Öylesine huysuzdu. Ağzını bağlamaya kalksan yayılamaz aç kalır bu sefer, bunlar geviş getiren hayvanlar değil, sürekli yayılmaları lazım. Müthiş bir navigasyon sistemleri vardır, asla kaybolmazlar, sizi de kaybetmezler. Kendi sesime alıştırmıştım. Anırmaya benzer ince bir ses çıkarırdım. O da nerede olursa olsun buradayım diye karşılık verip yanıma gelirdi. Tabii, tüm bunları şeker karşılığında yapıyordu. Rüşvetsiz kim iş görmüş ki eşekler görsün. Yakından bakınca bir çift göz gibi duran, kocaman burun deliklerinde, ısırdığı köpeklerden kalma yırtıklar vardı. Soğukkanlı durmayı ve sakin kalmayı ondan öğrendim. Bir eşeğe zorla bir şey yaptıramazsın. Bana da yaptıramazsın, hahah. Canım benim, öyle özledim ki onu.